Sonunda bitti.

Acısıyla tatlısıyla yeni üçlemenin sonuncu filmi Skywalker’ın Yükselişi 20 Aralık’ta hayranlarla buluştu. Ya, The Rise of Skywalker yazarken bile -filmi izlememe rağmen- hala o ‘yükselecek olan Skywalker’ın Anakin olduğunu hissediyorum. Çünkü asıl Skywalker yani ‘The Skywalker’ Anakin’di. Halbuki filmde öyle değildi.. Neyse buraya erkenden değinmek pek doğru olmaz fakat ben yazarken belirli bir plandan ziyade ani tepkilerimi belirtiyorum. 

Tıpkı ‘NEDEN KAN BAĞI OLAN SON SKYWALKER’I ÖLDÜRDÜNÜZ ULAN!’ gibi…

Film incelemesi yaparken filmden sahneleri özetleyerek ilerleyeceğim ama çok da detaylara girmek istemiyorum. Nitekim hepimiz filmi izledik. Buradaki amacım sahnelerin Star Wars Evreni ile olan bağı ve her sahnenin alt mesajını yorumlamak. Yavaştan başlayalım.

The Last Jedi’dan sonra ağır bir yük kaldı J.J. Abrams’a. Sadece yeni üçlemenin hikayesinin kötü gidişatı değil ayrıca 8. filmdeki Star Wars evrenine aykırı olan fiziki ve felsefi durumlarda. Abrams bence gücü yettiğince bu hikayeyi toparlamış. Bende önce Abrams’ın The Last Jedi’a göz kırptığı sahnelerle başlamak istiyorum.

1- ‘Bir Jedi silahına daha saygılı davranmalısın.’

Rey öfkeli ve umutsuz bir şekilde Ahch-To adasında Kylo Ren’in gemisinin yandığını seyrediyorken bir anlık öfkeyle Anakin’in/Luke’un ışın kılıcını yanan gemi enkazına doğru fırlatıyor. O esnada Luke Skywalker’ın force ghostu gelip kılıcı yakalıyor ve ‘Bir Jedi silahına daha saygılı davranmalısın’ diyor. Hatırlarsanız The Last Jedi’da filmin başında Rey Luke’a ışın kılıcını uzatmıştı. Luke da kılıcı alıp biraz inceledikten sonra adeta bir hiçmişçesine arkasına doğru fırlatmıştı.

The Last Jedi

2- ’Holdo manevrasını deneyelim.’

Direniş ekibi, devasa İmparatorluk Filosu’nı nasıl yeneceklerine dair bir toplantı halindeyken aralarından bir tane parlak fikirli Holdo manevrasını deneyelim diyor. Ve aldığı cevap ise: ‘O anca milyonda 1 kez olabilir.’

Vice Admiral Holdo ana direniş gemisiyle First Order filosuna karşı ışık hızıyla bir saldırı yapmıştı 8. filmde. Tüm filoyu yerle bir etmişti tek başına. 

Sanırım Rian Johnson daha önce hiçbir Star Wars filmi izlememiş diye kendi kendime düşünmüştüm sahneyi gördüğümde. Çünkü eğer böyle bir şey yapılıyorsa neden daha önce kullanılmadı? Mesela kendini feda etmeye hazır bir kaç X-Wings pilotuyla neden bir Star Destroyer yok edilmedi. 

Neyse ki Abrams bu küçük sorunu halletti.

3- ’Bir hataydı…’

Rey’in attığı ışın kılıcını havada tuttuktan sonra Rey ile Luke’un force ghost’u bir diyaloğa giriyorlar. Luke, Rey’e ‘Her şeyden kaçıp bu adaya gelmem, burada saklanmam bir hataydı’ diyor. Mark Hamill bunu söylerken o kadar kinayeli konuşuyor ki direkt olarak The Last Jedi’a bir eleştiri olduğunu hissedebiliyorsunuz. Ya adamın elinde sinema tarihinin en ikonik karakterlerinden biri vardı ve onu bir aksiyona sokmak yerine tüm film bir adada bekletti.

Neyse biz son filme geri dönelim.

1. İmparator Palpatine ve Yüce Lider Kylo Ren’in Karşılaşması

Film yüksek bir tempoyla başlıyor ve yüksek bir tempoyla bitiyor. Neredeyse hiç durağan bir sahne yok. Her şey biraz hızlı gelişiyor filmde ve bu seyirciyi az da olsa rahatsız ediyor. 

Kylo Ren ve emrindeki First Order askerlerinin bir gezegende o gezegenin yerlileriyle savaştığını görüyoruz. Art arda gelen düşmanlarını yere seriyor Kylo. Bu sahne ilk bakışta First Order’ın yeni bir gezegene hakimiyeti için verdiği bir savaş olarak gözüküyor fakat çok geçmeden anlıyoruz ki Kylo Ren burada bir şey arıyor.

Aradığı şey bir Sith Holocron’u. İmparator Palpatine’in yerini gösteren bir holocron.

Hep çizgi romanlarda ve animasyonlarda gördüğümüz holocronu burada görmek güzeldi.

Rebels

Kylo bulduğu holocronu gemisi Tie-Silencer’a bağlayıp yola çıkıyor.

Ve holocronun işaret ettiği bölge olan Exogol gezegenine geliyor. Gemisinden indiği andan itibaren biz seyirciler ‘karanlıktan gelen mistik fısıldamalar’ olarak adlandırabileceğim sesler duyuyoruz. Bu sesler Darth Sidious’tan önceki Sith lordlarının sesleri. Onların ruhunun yaşattığı sesler…

Tapınağa giriş yapan Kylo Ren’i Palpatine’in sesi karşılıyor. Yine o bildiğimiz sahte şefkatiyle bir Skywalker’a daha ‘oğlum, evladım’ diye seslenip onda bir sempati yaratmaya çalışıyor. Kylo Ren’in sesi takip ettiği esnada biz arka planda bazı figürler ve heykeller görüyoruz. O figürler ve heykeller yine antik Sith lordlarına ait. Çok geniş bir bilgi verilmemesine rağmen Exogol gezegeni Sithler için manevi değere sahip bir yer. Hatta belki de düzenlerinin gizli merkezi.

Kylo Ren öfkeli bir tavır takınıyor Palpatine karşısında çünkü ne olup bittiğine anlam veremiyor. Korkuyor. Ve insan korktuğu şeye karşı bir öfke duyar. Karşısında nasıl bir kudret olduğunu tam bilmediği için ‘seni öldüreceğim’, ‘yok edeceğim’ gibi anlık cümleler kuruyor. 

Aslında üzerine en az 1 film yapılacak bir hikayeyi 30 saniyeye sığdırarak Palpatine’in bugüne kadar neler yaptığını ve bundan sonraki planını anlatıyor Abrams bize.

Palpatine’in nasıl hayatta kaldığına dair bir bilgi yok filmde. Palpatine bunca yıl boyunca ona sadık kişiler tarafından gözetim altında. Nasıl ki gücü kullanmayıp Jedi düzenine sadık olanlar varsa (The Force Awakens’ın başında gördüğümüz Lor San Tekka gibi) aynısı Sithler için de geçerli.

Palpatine hem ölü hem diri aslında. Vücudu işlev görmez bir halde fakat ruhu hala canlı. 

Kylo Ren’in meraklı bakışlarının üzerine Palpatine tıpkı ona merakla bakan başka bir Skywalker’a söylediği o efsane repliği yineliyor:

‘The dark side of the force is a pathway to many abilities some consider to be unnatural.’ 

(Gücün karanlık tarafı birçok doğaüstü yeteneğe giden bir yoldur. Aynı sözü Anakin’i yani dedesini düşürmek için de Bölüm III’te gösteri sahnesinde de söylemiştir.)

Yine her şeyi onun planladığını görüyoruz. Snoke’u bile o yaratmış. İlk Düzen’in oluşumunu da perde arkasından o yönetmiş. Buralar bence oturuyor çünkü o kadar kaynağı olan büyük bir oluşum nasıl bu kadar kısa sürede böylesine bir güce kavuşmuş insan sormadan edemiyor. Bir çoğu Legends olan Return of the Jedi sonrasını anlatan çizgi roman ve romanlardan okuduğumuz üzere zaten Galaktik İmparatorluğun yüksek rütbeli officerları, Generalleri, Moffları daima imparatora ve imparatorluğun getirmek istediği düzene sadık. İmparatorları ölünce bile onun adına ve onun felsefesine yaraşır bir şekilde yaşamaya devam ediyorlar. Biz de ilk başta First Order’ın temelinde acaba bu General mi var gibi sorular sormuştuk zamanında. Zaten yanılmamışız da. Ama tüm olayların merkezinde Palpatine varmış ki bu daha da iyi. Palpatine’in işin arkasında olması mantığı da evrene de uyuyor. 

Palpatine Kylo Ren’e -adeta çırağıymışçasına- kızı bana getir ya da yok et ve tüm İmparatorluk filosu senin olsun diyor. 

Otoritesinin sarsıldığını hisseden Kylo Ren bunu kabul ediyor. Ondan korkuyor ve boyun eğmek zorunda kalıyor diyebiliriz. Nitekim İmparatorluk filosu en az First Order filosu kadar büyük ve güçlü. Fakat ikisinin de amacı farklı…

2. Direniş’te İşler Yolunda!

Umutsuzca ama bir o kadar da kararlılıkla savaşıyor direniş o karanlık tiranlıkla!

Poe ve Finn İlk Düzen’in içinden birinin sızdırdığı bir bilgiyle dönüyor asilerin ana üssüne. O esnada Rey’i -şükürler olsun ki- antrenman yaparken görüyoruz. Daha önceki 2 filmde neredeyse 0 antrenmanla her şeyi yapabilen, gücü zirvede kullanabilen bir Rey görmüştük. Bu sahnelerle J.J. Abrams beynimizin mantık bölgesine güzel bir masaj yapıyor. Rey kendisini eğiten Leia’ya ‘ustam’ diyor. Bugüne kadar hiçbir filmde -The Last Jedi’daki Supergirl sahnesini saymazsak- Leia’nın güce duyarlı olduğunu hatırlatan bize onu gösteren bir imgeyle karşılaşmamıştık. Rey’in ona orada ustam demesi bize Leia’nın bir zamanlar Jedi düzeninin bir parçası olduğunu gösteriyor.

Rey antrenman yaparken Kylo Ren onun antrenman yaptığı cihazı güç ile yönlendiriyor. The Last Jedi’da aralarında oluşan bağ burada hala hatta kuvvetlenerek devam ediyor.

İlk 2 filmde doğru düzgün bir diyalogları olmadığı için Poe ve Rey’i çatıştırmak istemiş Abrams. Aralarında bir tartışma yaşıyorlar. Tartışmanın içeriği önemli değil. Buradaki amaç o 2 karakterin beraber yol aldığını ve karakter gelişimlerini göstermekti.

Direnişin önde gelenleri Leia’nın liderliğinde Palpatine tehtidini konuşuyorlar. Onun yerini saptamak için beyin fırtınası yapıyorlar. Ardından Rey, Yoda ilk Jedi tapınağını yakmadan önce oradan kaçırdığı kadim Jedi metinlerini okuyarak Palpatine’in nerede olabileceğini Leia’ya anlatıyor. Leia bu göreve gitmesini ne kadar onaylamasa da Rey yola çıkmakta kararlı. Ve tabii ki Finn ve Poe da onu yalnız bırakmıyor.

3. ’Senin de soyadını öğrenmek istiyor.’

Kahramanlarımız hançeri bulmak için yine bir çöl gezegeni olan Passana’ya geliyorlar. Diğer çöl gezegenlerinin aksine bu gezegen daha az sönük bir yer. Nitekim kahramanlarımız Passana halkının yöresel bir festivaline denk geliyor. Böylelikle rengarenk bir şölen karşılıyor onları. 3PO  bu şölenin tarihçesini anlatırken şöyle bir detay veriyor: ‘Bu festival 42 yılda bir düzenleniyor.’

Neden 42 demişler? Son Skywalker Saga filmiyle ilk Star Wars filmi arasında tam 42 yıl var. Buraya tatlı bir selam göndermişler.

Kahramanlarımız hançerin peşindeyken Rey’in gözüne beraber şarkı söyleyip eğlenen çocuklar batıyor. Rey kendi yaşayamadığı çocukluğunu görüyor onlarda. Oyuncu da bize bunu hissettiriyor. Yerel halktan biriyle iletişime geçen Rey karşısındakine ismini soruyor. Aynı soru ona sorulunca Rey sadece ismini söyleyebiliyor. ‘Sadece Rey’ diyor ve hüzünlü şekilde kalakalıyor. Bu sahnede müthiş bir foreshadowing uygulanmış. Filmin son sahnesini anlatırken tekrar değineceğiz.

Lando’nun ilk gözüktüğü sahnede çok güzel bir detay var. Kahramanlarımız General Calrissian ile tanışıp konuştuktan sonra buradaki amaçlarını Lando’ya anlatıyorlar. Lando ise mevzuya hakim olduğunu hatta Luke’a hançeri bulmadaki görevinde yardımcı olduğunu, onun yanında olduğunu belirtiyor. Demek Luke inzivaya çekildikten sonra Original Trilogy’den bir karakterle beraber bir göreve çıkmış. O sahneleri göremesek de böyle bir şeyin varlığı bile güzel. Hatta ileriki projelere açık bir kapı bırakılmış da olabilir.

Lando’nun ‘Leia’ya sevgilerimi iletin’ dileklerine rağmen Rey Lando’ya savaşa geri dönmesi için baskı yapıyor. ‘Leia’ya kendin ilet’ diyor. Lando tabii ki savaşa dönüyor ileriki vadede. Ama maalesef Leila ile aynı sahnede göremiyoruz onları. Carrie Fisher bildiğiniz üzere 8. filmin çekimlerinden sonra hayata gözlerini yummuştu.

Kylo Ren, Rey ile olan güç bağı sayesinde Rey ve dostlarının nerede olduğunu öğreniyor.

Ve müthiş bir müzik ve müthiş bir 360 derece çekim eşliğinde Ren Şövalyeleri’ni ilk kez bu kadar net görüyoruz. Gerçekten çok karizmalar kimse bunu inkar edemez. Ren şövalyelerinin backstoryleri pek gösterilmedi. Üzerine bir çok tahmin mevcut. Bunlardan en popüleri şövalyelerin Luke’un Yeni Jedi Düzeni’ndeki öğrencileri olduğu. Kylo ile beraber tapınağı yok eden ve onunla beraber kaçan. Ama geçenlerde çıkan bir çizgi romanda bunun doğru olmadığını gördük. Çünkü çizgi romandaki hikayede genç Ben Solo dayısı Luke Skywalker ile beraber Ren Şövalyelerine karşı savaşıyordu.

Rey ve dostları kum bataklığının içinde hançeri buluyor. Hançer’in üzerinde eski Sith alfabesiyle yazılmış bilgiler mevcut. 3PO programlaması gereği bu dili tercüme etmiyor. O esnada mağarada bir yılan var. Poe hırçınca bir saldırı yapmak üzereyken Rey onu durduruyor ve onu force healing tekniğiyle iyileştiriyor.

Hatırlarsanız Rise of Skywalker’dan önce The Mandalorian’ın 7. bölümünü izlememiz tavsiye edilmişti bize. Baby Yoda’nın aynı tekniği uyguladığını görüyoruz bu bölümde. Böylelikle Star Wars evrenine aykırı bir şey olmadığını meşru hale getirmiş oldular. 

Chewie Ren Şövalyeleri tarafından yakalıyor ve taşıyıcı mekiğe götürülüyor. Rey mekik tam havalanmışken tıpkı Starkiller’ın (Galen Marek’in) Star Destroyer’ı güç ile aşağı çektiği gibi o da mekiği güç ile tutmaya çalışıyor. Fakat Kylo Ren de aksi yönde ittirecek şekilde gücü kullanıyor. Aralarındaki müdahele kızışıyor ve Rey en sonunda ellerinden lightning çıkartıyor ve mekiği patlatıyor. Chewie’yi öldürdüğünü düşüncesi vicdanın da yer edinmişken aynı zamanda kendinden korkmaya ve kendini sorgulamaya başlıyor.

4. Baharat Kaçakçısı ve Eski Bir Stormtrooper 

3PO’nun programının değiştirilmesi ve dolayısıyla Sith hançerindeki yazılanları okuyabilmesi için kahramanlarımız Kijimi’ye, Poe’nun eski dostlarının bulunduğu gezegene gidiyorlar. Fakat pek iyi karşılanmıyorlar. Zorri Bliss eski ‘sevdiceği’ Poe’ya hala kızgın onu terk edip Direniş’e katıldığı için. Geçmişi hakkında hiçbir şey bilmeyen Poe’nun eski bir baharat kaçakçısı olduğunu öğreniyoruz. Bu karakterimize bir derinlik katıyor. Çünkü ‘kahraman olmaya giden yol’ kahramanlıktan ne kadar uzaksa o kadar değerli. Yani şöyle bir örnek vereyim. Han Solo’yu ilk tanıdığımızda Cumhuriyet ve demokrasi bir aşığı adam olması bizi etkiler miydi? Hayır.

Fakat ideallerden uzak bencil bir adamın bir kahramana dönüşmesi…

İşte hikaye böyle olur.

Tabii biz bunu iki üç diyalogla öğreniyoruz. Finn bu duruma çok şaşırıyor. Fakat Poe ona ‘eski stormtrooper’ diyip takılıyor. Filmde en güldüğüm sahne buydu. Çünkü hiç zorlama değildi aksine sahnenin doğal akışına göreydi.

3PO’nun o yazıyı okuyabilmesinin bir bedeli var. O da bugüne kadar yaşadığı her şeyi unutmak. 3PO nostaljik ve etkileyici konuşmasının ardından bunu kabul ediyor. Nasıl Revenge of the Sith filminde hafızası siliniyorsa burada da aynısı oluyor. 

‘Arkadaşlarıma son bir kez bakıyorum.’

3PO bu lafı Rey, Poe ve Finn’e değil tüm Star Wars hayranlarına söylüyor aslında.

Kylo tekrar Rey ile iletişime geçiyor ve ona hançer ve ailesiyle ilgili diğer detayları da söylüyor. O hançerin bir Sith loyalisti olan Ochee’nin hançeri olduğunu ve bu hançerle ailesinin öldürüldüğünü. 

First Order gemileri gezegene geliyor ve Poe’nun eski dostu Zorri -ya da eski aşkı demek daha doğru- ona çok önemli olan İlk Düzen geçiş kartını veriyor. Böylelikle Poe ve dostları kolayca İlk Düzen gemisine sızabilecekler.

Kylo ve Rey arasında zaman ve mekandan bağımsız bir düello başlıyor. Bu olayı Star Wars filmlerinde ilk kez ve belki de son kez görüyoruz. Normalde yadırgardım ama Kylo ve Rey arasındaki bağ gerçekten çok özel. Savaştıkları esnada Kylo, Rey’e soyunun nereye dayandığını açıklıyor. Ve Rey’in Palpatine’in torunu olduğunu öğreniyoruz.

Bunca yıl boyunca Rey’in orjini hakkında onlarca şey yazılıp çizildi. Kimileri onun Han’ın çocuğu olduğunu kimileri Luke’un çocuğu olduğunu söylüyordu. Hatta ona Kenobi diyenler bile vardı. Teoriler arasında benimde en çok dikkatimi çeken Palpatine’in soyundan geldiği teorisiydi. Bunun nedenleri ise:

– Çok güçlü olması ve kafasında duyduğu sesler (roman)

Hem The Force Awakens’ta Kylo’yu yenmesi hem de The Last Jedi’da Snoke’un korumlarını teker teker indirmesi Rey’in çok güçlü olduğunu gösteriyor. Evet benim de hiç eğitimi yokken bu kadar şeyi becerebilmesi canımı çok sıkıyor. Ama en azından soyunun kuvvetli bir güç kullanıcısının soyuna dayanması olayı biraz daha kabul edilebilir kılıyor.

Aynı zamanda The Force Awakens’ın romanında Rey Kylo’yu yere serdiğinde kafasının içinde bir ses beliriyor ve ona şunları fısıldıyor: ‘Öldür onu. Öldür onu..’ 

İlk okuduğumda bu sesin Palpatine’e ait olduğunu düşünmüştüm. Çünkü tam onluk hareket. Nasıl Return Of The Jedi’da Luke’a babasını öldürmesini söylüyor; nasıl Revenge of the Sith’te Anakin’e Count Dooku’yu öldürmesini söylüyorsa burada da söylemiş olabilir. 

-Dövüş stili

Kylo ile yaptığı ilk düelloda Rey’in dövüş stili Darth Sidious’un dövüş stilini andırıyor. İkisi de çokça kılıcı iki eliyle kavrayıp dikey bir şekilde rakibine karşı savuruyorlar.

-İsminin anlamı

Star Wars’ta neredeyse her ismin karateri sembolize eden bir anlamı vardır. 

Mesela Darth Vader aslında Dark Vater(Father).

Luke ışık veren manasında.

Darth Tyrannus ismindeki Tyrannus da tiranlık kelimesinden türeme.

Gelelim Rey’e.

Rey kelimesi İspanyolca ‘kral, kraliyetten olan’ manasına geliyor. 

Star Wars evrenindeki kral da Darth Sidious’tan / Palpatine’den başkası olamaz!

5. Hain General ve Sadık General

İlk Düzen’den Direniş’e bilgi sızdıran kişinin General Hux olduğunu öğreniyoruz. Poe ve Finn’i kurtaran Hux’ın bunu yapmadaki motivasyonu Kylo Ren’e olan nefreti. 

Bu Hux mevzusunu biraz incelemek istiyorum. 

Benim Star Wars’ta en sevdiğim şeylerden biri politika. Star Wars zaten sadece güç kullanabilen insanların at koşturduğu bir evren değil. Gücü kullanamayan insanların ne kadar etkili olduğunu biliyoruz evrende. Ama madem Hux üzerine konuşuyoruz o yüzden askeriyeden ilerleyelim.

Biz Tarkin gördük. Biz Krennic gördük. Biz Admiral Yularen gördük. Ve nicelerini…

İşine bağlı, disiplinli ve olgunlaşmış karakterlerdi. Otoritelerini korumayı bilen, kendine has felsefeleri olan karakterler.

Misal Tarkin soğukkanlılığı ve kurnazlığıyla öne çıkıyordu.

Krennic hırsı ve öfkesiyle.. 

İmparatorluk aslında bu demekti. Otoriteyi sağlamayı bilen güçlü karakterler altında toplanmış bir oluşum.

Ben de büyük bir İmparatorluk hayranı olarak Hux’tan çok şey bekliyordum. Özellikle 7.filmdeki ‘Hitler vari’ konuşmasıyla yeni üçlemenin Tarkin’i olabilirdi. Ama The Last Jedi filmi onun da fişini çekmişti.

Son filmde ise daha olgunlaşmış bir Hux bekliyordum. İster Kylo Ren’e sadık olsun ister hain olsun ama bunu layığıyla yapsın istiyordum. J.J. bizimle aynı fikirde olmasa gerek onu hemen harcadı. Ama onun yerine izlerken çok büyük sempati duyduğum bir adamı evrenle tanıştırdı.

STAR WARS: THE RISE OF SKYWALKER
Richard E. Grant as Pryde

General Enric Pryde!

Kendisinin asıl ünvanı Sadık General. Zira kendisi İlk Düzen’den önce Galaktik İmparatorluk’a sadık bir officerdı. General Hux’ın hain olduğu çıkarımını yapıyor ve gözünü kırpmadan onu öldürüyor. Son derece soğuk kanlı biri. Kylo Ren tekrar aydınlık tarafa geçip Ben Solo olunca Palpatine önünde diz çöküp ona bağlılık yemini ediyor.

‘Önceki savaşlarda nasıl size hizmet etmişsem şimdi de size hizmet edeceğim.’ 

Kendisine sempati duymamın sebebi sanırım ona hayat veren aktör olan Richard E. Grant’a olan sevgimden kaynaklı. Kendisi sadece tek bir filmde General Hux’tan daha iyi bir karakter olmayı başarabilmiş. Doğrusu biz de böyle bir generale hasret kalmıştık. Zaten oyuncu da bu karakteri canlandırırkenki ilham kaynağının Grand Moff Tarkin’i canlandıran Peter Cushing olduğunu kendi dile getirmişti.

6. Death Star

Endor’da kahramanlarımızı Janna adında bir kadın karşılıyor. Filmde net olarak ifade edilmese bile Janna Lando Calrissian’ın kızı. 

Soyunun Palpatine’e bağlı olduğunu öğrenen Rey şimdi her zamankinden daha çekingen. İçindeki karanlıktan korkuyor ve onu dostlarına yansıtmaktan.

Bu yüzden Death Star enkazına tek başına gitmeyi tercih ediyor.

Vader ve Luke’un son düellolarını yaptığı taht odasındaki gizli bir bölmeye giriyor ve orada holocronu buluyor. Onu orada karşılayan biri var o da Rey’in karanlık yansıması.

‘Kim olduğundan korkma!’

Rey dışarı çıktığında Kylo onu karşılıyor ve holocronu kırıyor. 

Luke ve Vader’ın düellolarını yaptığı yerde bu sefer ikisi kapışmaya başlıyor.

Film çıkmadan önce bu düellonun Star Wars tarihindeki en iyi düello olacağını ve Anakin ile Obi-Wan arasında geçen savaştan daha güzel olacağı söyleniyordu.

Söylentiler boşa çıktı.

Bu savaş yeni üçlemedeki en iyi ışın kılıcı savaşı olmasına karşı Prequeller’deki kaliteye asla yaklaşamaz.

Bu savaşın en önemli noktası Kylo Ren’in Rey’i nihayet yendiği bir savaş olması.

Kylo resmen düellonun başında Rey ile oyun oynuyor. Ardından enkaz üzerinde kılıç çarpıştırırken Rey’e baskın geliyor. Bugüne kadar yenilmez olan Rey yeniliyor!

Tam Rey’e son darbeyi vuracakken son nefesini vermeye hazır olan Leia’nın ona seslenmesini duyuyor Kylo. 

Leia ölüyor. Huzur içinde ölüyor.

Kylo ise annesinin ölümünü hissediyor ve elindeki kılıcı bırakıyor. Ve Rey de fırsattan istifade kılıcı karnından sokuyor.

Bu 4 yıllık, 3 filmlik serüven boyunca Kylo Ren ile Leia’nın aynı sahnede bir kere bile gözükmemesi çok üzücü. Belki Carrie Fisher yaşasaydı bu filmde aynı sahnede olabileceklerdi. 

Öte yandan Rey’in ani bir hareketle Kylo’ya saldırması bir Jedi’a yakışır bir hareket değil. Belki de Rey’den en çok nefret ettiğim an bu an. Çünkü gardını indirmiş birine saldırmak bir Jedi yolu değildir.

Neyse ki onu force healing tekniğiyle iyileştiriyor.

7. Babanı öldürmen içine işlemiş. -Snoke

Kylo Ren babası Han Solo’yu 7.filmde öldürmüştü. Fakat onun yüzüne her baktığımızda bunun hüznünün yansıdığını görebiliyoruz.

Kylo Ren çatışma yaşayan genç bir adam. Hiçbir zaman kendini karanlığa tam olarak bırakmamıştı. Tıpkı dedesi gibi..

Kylo Ren, Rey ile olan savaşının ardından kara kara düşünürken tanıdık bir ses duyuyor.

Babasının sesini… Han Solo’nun sesini…

Bu ne bir flashback ne de bir force ghost.

Kylo Ren basit ifadeyle bir vizyon görüyor.

Babası ile arasında geçen diyaloglar tıpkı The Force Awakens’ta yaptıkları diyaloğa benziyor. Fakat o diyalogta Kylo karanlığa bir adım daha atmıştı şimdi ise aydınlığa.

Kylo Ren kılıcını fırlatıp tekrar Ben Solo olmaya karar veriyor bu sahnede.

Filmin -bana göre- en duygusal sahnesi buydu. 

8. İmparatorla yüzleşmelisin

Tıpkı eski ustası Luke gibi o da Ahch-To’ya inzivaya çekilmeye geliyor. Yukarıda bahsettiğim üzere tam ışın kılıcını atmışken Luke’un force ghostu sahneye çıkıyor.

Bu sahne aslında birden çok sahneyi kaplıyor. Bu sahne içinde biraz Return of the Jedi’daki Luke ve force ghost Obi Wan sahnesini; biraz da The Empire Strikes Back’taki Yoda sahnelerini kapsıyor.

Luke ona Palpatine ile yüzleşmenin kolay bir şey olmadığını çok iyi bildiğini söylüyor. Ona cesaret vermeye çalışıyor. Leia’nın ona ne kadar inandığını anlatıyor. 

Ve konuşmaları esnasında kısa bir süre de olsa Luke ve Leia’nın gençlik hallerini görüyoruz. Beraber ışın kılıcı pratiği yapıyorlar. Leia eğitimini Ben Solo’ya hamile kaldığı için yarım bırakmak zorunda kalıyor.

Filmdeki -bana göre- en duygusal ikinci sahne de buydu. Nedeni ise her ne kadar -The Last Jedi’da görmek isteyip göremesek de- Luke’u son kez bir aksiyon içinde görmemiz.

Ardından tıpkı Yoda’nın 5. filmde yaptığı gibi Luke da bir X-Wings’i suyun içinden kaldırıyor. Arkadan da Yoda’nın müziğini duyuyoruz. Buram buram nostalji kokuyor sahne.

Luke ardından Leia’nın kılıcını Rey’e veriyor. Ve Rey, Palpatine ile yüzleşmek için yola çıkıyor.

9. Hoşgeldin İmparatoriçe Palpatine!

Rey Exogol’a iniş yapıyor ve kadim Sith tapınağına giriyor.

Palpatine onu karşılıyor. Fakat arkalarında toplanmış 100’lerce kişi var. Bunlar Sith loyalistleri. Sith inancına bağlı kişiler. Bir ritüel için toplanmışlar.

Palpatine Rey’e tıpkı zamanında Luke’a yaptığı gibi onu öldürmesini söylüyor. Tüm öfkesiyle, tüm nefretiyle ona bir darbe indirmesini. Böylelikle karanlık tarafa olan yolculuğu tamamlanacak ve hak ettiği yeri alacak. Yani tahtı…

Palpatine onu arkadaşları üzerinden tahrik etmeye çalışıyor. 

‘Eğer beni öldürürsen yerime geçersin ve tüm filo senin olur. Böylelikle de arkadaşlarını kurtarabilirsin.’

Palpatine’in Rey tarafından öldürülme arzusunu açıklayalım.

Biliyorsunuz Sithler gerçekten değişik bir inanca sahipler. Hem çok bencillerdir hem de Sith geleneğine çok bağlılardır. Palpatine de sırf Sith geleneği devam etsin diye torunun onu öldürmesini ve bir Sith’e ve aynı zamanda İmparatoriçe’ye dönüşmesini istiyor.

Ben Solo Exogol’a geliyor.

Fakat ışın kılıcı yok.

Onu eskiden lideri olduğu Ren Şövalyeleri karşılıyor. Ben ve Rey arasındaki güç bağı sayesinde Rey, Ben’e ışın kılıcını ‘force teleport’ yapıyor ve Ben çok kısa süre içerisinde şövalyeleri mağlup ediyor.

Keşke Ren Şövalyeleri ve Ben arasındaki savaş daha fazla kareografi içeren bir savaş olsaydı. Filmin beni üzen yanlarından biri Ren Şövalyelerini doğru düzgün bir aksiyon içinde görmememiz oldu.

Rey ve Ben yanyana Palpatine’e karşı duruyorlar.

Fakat nafile.

Palpatine ikisini de evirip çeviriyor. O esnada bir şey fark ediyor. Milyonda 1 olacak bir şeyi. Ben ve Rey arasındaki güç bağı o kadar kuvvetli ki bir yaşam enerjisi oluşturabiliyorlar.

Palpatine de bu enerjiyi onlardan emerek eski kudretli haline geri dönüyor.

O sırada Pryde önderliğinde Son Düzen, Direniş ve Lando ile Chewie’nin galaksinin dört bir yanından topladığı yerel halkla savaş halinde.

Gözümüze hemen eski asi filo komutanı Wedge Antilles çarpıyor. Bu güzel bir detay fakat bunun haricinde filo savaşında önemli bir gelişme yok. 

10. Hani Anakin’in Nerede?!

Ayağa kalkan Ben Solo’ya ‘Tıpkı bir zamanlar benim de düştüğüm gibi Skywalkerlar’ın sonuncusu da öyle düşecek’ diyip onu derin bir çukura doğru itiyor Palpatine. Return of the Jedi’da dedesinin ona yaptığına istinaden.

İmparator oturduğu tahtından gökyüzüne lightninglerini göndererek Direniş filosunu etkisiz hale getiriyor. Darth Sidious’u gücünün zirvesinde görüyoruz.

Böyle güçlü bir Sith lordunu yenmek pek kolay olmaması gerekirken Rey bunu yapıyor. 

Filmin en can sıkıcı ve mantığa aykırı noktasına gelmiş bulunmaktayız.

Ben bu sahneyi şöyle özetliyorum: Daha önce hiçbir Star Wars filmini izlememiş olalım. Sadece bu filmi izliyoruz diye düşünelim. Daha 5 dakika önce Palpatine’in Ben ve Rey’i aynı anda haşat ettiğini görmüşüz. Ardından tüm filoyu oturduğu yerden etkisiz hale getirdiğini izlemişiz.

Şimdi nasıl oluyor da Rey Palpatine’i yenebiliyor?

Hiçbir şekilde izah edilemez. Ama onların bir izah yöntemi var.

Filmde Rey yardım istiyormuşçasına uzaklara bakıyor yattığı yerden. ‘Benimle misiniz’ diyor. Birkaç kez tekrarlıyor. Ardından bir çok Jedi’ın sesini duyuyoruz. Anakin, Obi Wan, Yoda, Qui-Gonn, Mace Windu, Kannan Jarus, Luminara Unduli, Aayla Secura, Adi Gallia, Ahsoka Tano…

Tüm Jedilar ona kısaca onunla olduklarını, yalnız olmadığını dile getiriyor.

Anakin diyor ki: ‘Güce denge getir Rey. Tıpkı zamanında benim yaptığım gibi.’

Yemezler kardeşim yemezler.

Star Wars’ta bir tek seçilmiş kişi vardır o da Anakin Skywalker’dır.

Darth Sidious’u yenen kişinin de o olması gerekirdi. Fiziksel olarak ya da force ghost olarak fark etmez ama Anakin’in çok büyük bir rol oynaması gerekirdi bu filmde. 

Fakat n’oluyor?

Rey hanım Luke ve Leia’nın ışın kılıçlarını bir ‘X’ haline getirip Palpatine’in lightninglerini ona karşı kullanıyor ve onu yeniyor. 

Hiç tatmin edici bir son değil. Hem hikaye olarak hem aksiyon olarak epiklikten çok uzaktı.

Tıpkı Endgame’de Iron Man’in Thanos’a yaptığını Rey Palpatine’e yapıyor.

Ve Sith yeniliyor. Son kez…

Resistance üssünde galibiyet kutlamaları yapılıyor. Ve Disney vizyonu gereği 2 kadını öpüşürken görüyoruz. Ya kardeşim bu politik doğruculuğu yapacağım diye hikayeyi batırdınız. Bıktık artık duyar kasmanızdan ya. Sadece Star Wars’ta değil maşallah artık her filmde, dizide sosyal mesajlar veriliyor. Ama en önemli şeyi es geçiyorlar: güzel bir hikayeyi.

11. Başladı ve Bitti

Rey’i Tatooine’de görüyoruz. Her şeyin başladığı yerde. Luke Skywalker’ın doğduğu evde. Tüylerimin diken diken olduğunu itiraf etmeliyim bu sahneden. Çünkü bu sahne belki de tüm Star Wars’ı temsil ediyor. Son sahnen burada olmasaydı seri bitmiş sayılmazdı da diyebilirim.

Luke ve Leia’nın kılıçlarını gömüyor Rey kumun altına. Adeta bir daha gözükmeyecekmişçesine…

Yaşlı bir kadın Rey’e kim olduğunu söylüyor. Bu soru filmde Rey’e ikinci kez soruluyor. Fakat ilk cevabının aksine Rey bu sefer kendini ‘Rey Skywalker’ olarak tanıtıyor. Uzaktan onu izleyen tanıdık 2 figür görüyor. Bunlar Luke ve Leia’nın force ghostu. 

Nasıl ki Return of the Jedi’ın sonunda Luke Anakin’i, Obi-Wan’ı ve Yoda’yı görüyorsa Rey de Luke ve Leia’yı görüyor.

Ve son karede adeta tüm bu yaşananların şahidiymiş ve bu hikayeyi sonsuza kadar içinde saklayacakmış gibi özgüvenle ve huzurla parlayan Twin Suns’ı görüyoruz…

GENEL BAKIŞ
Filme Puanım
7.5
Önceki İçerikYolun Sonu: Skywalker’ın Yükselişi Fragman İncelemesi
Sonraki İçerikDirektör Krennic ve Darth Vader’ın ilk karşılaşması / (Tarkin ve Palpatine içerir)
Darth Gegić
Hayat felsefesinin oluşumunda Star Wars'in büyük bir katkısı olduğunu düşünüyor. Şimdi de franchisea vefa borcunu ödemek için canla başla mücadele ediyor. En büyük hayali başarılı bir film senaristi olup Star Wars için bir hikaye yazmak.
skywalker-in-yukselisi-incelemeFilm akıp gidiyor. Tam bir sahneden sıkılmaya başladığımızda başka ve daha dinamik bir sahneyle karşılaşıyoruz. Bu film, önceki filmi temel alarak yazılmadığı için hikaye içerisinde büyük kopukluklar oluyor. Filmin içinde sanki 2 film vardı da diyebiliriz. Eski karakterlerin daha etkin olduğu bolca nostalji bulunan bir filmdi. Palpatine'in Rey tarafından mağlup edilmesi içimize sinmese de ne olursa olsun Skywalker efsanesinin hakkını veren bir son oldu. Eğer Anakin'in mirasına sadık bir son olsaydı filmi baş tacı bile yapabilirdim.