Star Wars: Klonların Saldırısı Kitabı

Hayallerinde yaşayan kahkahalar oğlunu hatırlaması ile söndü.

Kahkahalar, gülümsemeler, sıcak bir yuva. En önemlisi ise köle gibi yaşanmayan bir hayat. Anlamı olan bir hayat. Keşke oğlumda burada olsaydı. Keşke dedi ve Owen’i gördü. İşte gücün iradesine yine inançla bağlanacak çocuğu. Annie’si kadar olmasa da Owen’i oğlu yerine koymayı başarmıştı. Beru ise onun kız kardeşi olmuş adeta. Aynı kan bağına sahip gibi hissediyordu. Kitap Shmi Skywalker’in her gülümsemesini sıcak bir tonda bizlere sunmuş. Sıcak tondan kastım samimi bir havada. Gülümsemeyi özlemiş bir insan düşünün. Kitapta geçen her cümle o insanı tanımlamış. Klonların Saldırısı kitabı bu bakımdan hakkını vermiş.

Hepsi sadece bir rüyaydı.

Çocukluğunda gördüğü rüyalar gibi. Sadece bir rüyaydı. Bir gün galaksinin en iyi pilotu olmak ve bir ışın kılıcı ile tüm galaksiye barış getirme rüyası. Jedi olması rüyasıydı bu. Ama şimdi gördüğü geleceği değil geçmişiydi. Geçmişinden biriydi. Gelecekte kaybedeceği annesiydi. Anakin Skywalker rüyalarında uçan bir pilot veya Jedi maceraları görmüyordu. Annesinin ölümünü görüyordu.

KLONLAR’IN SALDIRISI KİTABI


Kitap başından sonuna kadar Star Wars’ın sıradan evrenine tanıklık ediyor. Anakin Skywalker ve Padmé Amidala’nın aşkının başlangıcını ele alıyor. Büyük bir droid ordusunun yine büyük bir klon ordusu ile savaşını anlatıyor. İdealist bir adamın hayallerine uzanıyor. Ve sonunda bu kitap geçmişimizin gölgesini geleceğe aktaracak sahnelerle dolup taşıyor.

Shmi Skywalker olması gereken, hak ettiği hayatı yaşamaya başlıyor. Bir soru böylece cevap buluyor. Anakin’in annesinin hazin sonuna giden yolda Tusken saldırısının detayları. Cliegg Lars’ın kopan bacaklarının detayları. Oğlunun büyük bir cesaret örneği göstermesini işte bunların hepsini anlatıyor bu kitap. Daha fazlası hatta. Anakin’in Tatooine yolculuğunu ve Watto ile tekrar karşılaşmasını.

Merceklerin ötesinde Anakin Skywalker

Özel işlerini bile yaparken kameraların olmasına önem göstermezdi. Hayatının bir parçasıydı onlar. Kimi zaman bilgi almak için yanıp tutuşan bir muhabirin arkasında, kimi zaman tüm galaksiye açık kaynaktan yayın yapan HoloNet’in önünde kimi zaman bu gibi durumlarda güvenlik için kendisine dönen gözlerde. Padmé içinde oluşan bu normal durum, bu sefer kameranın arkasında genç bir Jedi olduğu ile farklı bir hal alıyor. Ona karşı olan hislerini ilk fark edişinin halini. Anakin Skywalker’i annesi olan sınavında hayatta sevgi ile tutacak o hissi.

“Sanırım yanılmışım, tehlike yok.”

“Her zaman tehlike vardır, Yüzbaşı”

Padmé Amidala’nın Corusant semalarında ki çığlıkları dün gibi kulaklarımızda. Sözlerinin pişmanlığının yaşadığı o an. Filmden bildiğimiz sahne birebir kitapta işlenmiş. Kitap R.A.SALVATORE tarafından George Lucas ve Jonathan Hales’in senaryosundan uyarlandı. Naboo Yıldız gemisinin patlaması, Padmé’yi daha hırslı yaptığını gözlemledim. Fakat bu hırsı kitap bastırmış. Zira kitap içinde atlayan sahneler özellikle Anakin, Obi wan, Padmé ve Klonların siparişi olay örgüsü, Padmé’nin hırsına gölge düşürmüş. Bunun aynısı filmde bile olmuştu. Önemine gelince, hırsına yenik düşen Padmé’nin savaşı onaylamamasına rağmen kabullenmesi bu süreçte ona aşk ile bağlanan Anakin’in savaşı bir heyecan arayışı olarak görmeye başlaması. Bana göre Önemli bir konunun derinliğine inmemişler.

“Onu 10 yıldır görmedim hocam..”

Anakin kitapta dış halkanın ötesinden dönerken Padmé’nin ismini duyuyor. İlk verdiği tepki ise Padmé’nin kalbine ve ruhuna hakim olduğunu içten içe belirtmesi oluyor. Aynı duyguları turbo asansörün içinde Padmé’nin odasına giderken de yaşıyor. Kelimenin özetine gelince. 10 yıldan uzun süredir görmediğin birinin ileride evleneceğin kadın olduğunu düşünmek aşkın bir göstergesi. Umarız da Anakin kadını için olmayacak şeyler peşinde koşup, karanlık tarafa düşmez. 😉

Gungan

Kısaca değinmek gerekirse, Gizli Tehlike filminde yer alan Gungan, Klonların Saldırsı kitabında yer alan Gungan’dan daha akıllıydı. Sanırım yavaşça Gizli Sith Lordu kimliğini kaybediyor.

Jedi Konseyinin Seçilmiş Kişi Hakkında Görüşleri

Kitapta bazı yerlerde değinilmiş. Mace Windu, Obi wan ve Yoda’nın görüşleri var. Bunlar önemli kısımlar. Anakin’in Konseyden uzaklaşma sebebinin ayrıntıları hatta. İlk belirtileri bile denilebilir. Kitabın ortalarına doğru Güç’e denge getirme ile ilgili bazı sorular soruluyor. Obi wan Kenobi’ye çırağının bu konuda ne denli başarılı olacağı sorusu yöneltiliyor. Yoda’nın burada ki tavrı inanılmaz. Çünkü Güç’e denge getirmenin mânâsını bilmediğini gösteriyor. Karanlık tarafa bakmak gerektiğini dile getiriyor. Anakin’in yazgısını takip ederse ancak bunu başaracağını söylüyorlar.

Karanlığın yükselmesi kehanetin doğruluğunun tek ispatı olarak görüyorlar. (İroni-k)

Acınası durum şu; Konsey kehanete çok bel bağlıyor kitapta. Gücün iradesine bel bağladıklarından dolayı. Bir bakıma umursamıyorlar. Akıllarında Sith’ler tekrar gelecek ve seçilmiş olan sonsuza kadar bu işi bitirecek olgusu yer alıyor. Zaman geliyor ve Anakin’in kimseye söylemediği aşk yüzünden gerçekleşen tavırlarından dolayı ondan umudu kesiyorlar. Klonların Saldırısı kitabında, seçilmiş kişi muhabbetinin ışığının sönmesi buradan kaynaklanıyor.

Usta ve Çırak ilişkisi

Kimi zaman bir baba gibi, kimi zaman bir arkadaş. Biri öğrenci biri öğretmen. Diğer çıraklara kıyasla ikisi birbirinden deli. Biri gözü pek biri mantık abidesi. Biri oyun yöneten biri oyunun kahramanı. Ayrıca bu roller sık sık değişiyor. Kitapta Obi wan Kenobi ve Anakin Skywalker’in macerası böyle sürüyor. Birbirlerinden kimi zaman şikayetçiler.

Fakat gerçek olan şu… Anakin Skywalker bencil ve bağlı oldukları için aşırıya kaçan bir yardım etme duygusu var. Bu duygu karşılıklı olarak kök salmaya başlayınca kıskançlık doğuyor. Gençliğin verdiği öfke, geçen yıllar içinde yanlış düşünceler filizlenmesine neden oluyor. Sonuçta bencil ve kıskanç biri olup çıkıyor. Obi wan masum değil. Sırf seçilmiş kişi olduğu düşünüldüğü için, Konseyin Anakin’i karakter sınavından geçirmesine göz yumuyor.

Padmé’nin duygularına açılan yelkenler..

Naboo ve topraklarının üzerinde yükselen yapılar. Hepsi ama hepsi Padmé’nin bağlı olduğu yerler. O genç yaşında kraliçe oldu. Kraliçenin isteği ile senatör oldu. Kitapta dahi bundan bahsedildi. Kitapta sık sık Padmé’nin gezegenine olan derin bağına değinilmiş. Sular bölgesine olan bağına. Sarayın koridorlarına veya evine. Kız kardeşlerine hatta yeğenlerine bile değinilmiş. Padmé’nin bütün politika oyunlarına rağmen kendini insan gibi hissettiği bazı yerler bile var. Hatta kız kardeşinden (Sola Naberrie Amidala)’nın kendine ne zaman vakit ayırıp bir yuva kuracaksın dediği. Padmé’nin ise bu konuya hak verdiği bir kısım bile var. Bunların hepsi kitabın ilerisinde Anakin’e olan duygularına birer tohum oluyor. Anakin’in davranışları ve tüm çevresi ele alındığında aradığı gerçek saf heyecanı buluyor. Tohum yeşeriyor ve kuruyacak bir ağaç olmak için büyüyor.

Shmi Skywalker’in Ölümü

Kitapta filmle kıyasla hiçbir farklılık göstermeden, Shmi’nin ölümüne uzunca değinilmiş. Tusken avcıları tarafından gördüğü işkence anları, işkence sırasında Anakin ve onun  yaptığı droidi bile hatırladığı kısımlar var. Anakin’in gelişi ve onu kurtarma girişimi var.

Açıkçası yeterli gelmedi tüm bunlar bana. Özellikle Anakin ile aralarında Tusken çadırında pek bir diyolog geçmedi. Hadi çektiği acılardan geçmedi diyelim.. Yazar oğluna olan özlemi kadının ağzından çıkacak sözler yerine tasvirler yapıp bakışlara dahi aktarmamış. Aktaramamış demiyorum, çünkü kısa kesmiş. Hemen konu başka bir sahneye, klonlar mevzusuna kaymış. Filmde olan sahneler gibi sonra mezarı başında duruşu filan aşırı duygusuz kalmış. Anakin’den fışkıran öfke duygusu dışında yazar bir şey katmamış. Yani en azından seçilmiş olanın annesine olan üzgün ifadesini katmıyorsunuz, sadece öfkeyi ele alıyorsun. En azından bu kadına aşık Cliegg’in duygularını ele al.

Kamino

İnce ve zarif. Zeki ve hoş. Aydınlığa açılan kapılar. Mütevazi canlılarla karşılaşmasına sebep olmuştu. Biri hariç. Orada yüzü oyuklarla kaplı, kaslarının altında kötü anılar barındıran bir yüz vardı. Bir ödül avcısından zaten daha iyi bir görüntü bekleyemezdi. Bu bütün kitap boyunca böyle sürdü gitti. Kamino’da Obi wan ve Jango Fett karşılaşmasında. Geonosian gezegeninin hemen üzerinde meteor taşlarının içinde. Hatta Jango Fett ve Mace Windu arasında bile. Jango Fett ve suikastçısı Zam Wesell diyologları bile kötü anıların bir etkisindeymiş görüntüsü veriyordu. Okurken acımasız bir Fett’e tanık oldum. Köle I kitapta çevirmeleri ne kadar uygun olmuş bilmiyorum ama Slave I olarak hemen tanırsınız. Fırtınanın içine girerken ve gemiye kafa atmak istercesine büyük kaya parçalarından kaçarken Jango Fett’in acımasızlığı ve geçmişinin izleri bir an için kayboluyor. İşte gerçek Fett’e o zaman ulaşıyoruz. İnanın dostlar eğer Boba Fett’i anlamak istiyorsanız önce Jango Fett’i anlamanız lazım. Onun içinde Klonların Saldırısı kitabını okumanız gerekiyor. Burada okumak istemeyecekler için Jango Fett’i anlama ile ilgili birkaç kelime yazacağım.

Jango Fett’i Anlama

Bir ödül avcısı olduğu düşünülürse paraya değer vermesi gayet normal. Kadınlara veya diğer cazip işlere. Zevk için savaşabilecek bir yapıya sahip. Ama zevk için insan öldürmez. Bu kadar düşük bir karakteri yok. Daha zeki ve kurnaz bir karakteri var. Jango Fett gibi bir ödül avcısı yanında mutlaka bir ekip bulundurur. En zorlu işleri alır ve başarır. Böyle bir ödül avcısı. Korku nedir bilmez ama temkinli davranmaktan geri durmaz. İş aldığı para sahiplerinden bile. Kitap boyunca iki ekipten oluşan bir grubu var. İki ekibinin üyesi de ikişer kişi. Birinci ekipte Zam Wesell yer alıyor. Ona güveni tam sayılır. Fakat son girdikleri senatör işi Zam’ın başarısızlığı yüzünden alt üst oluyor.

Arkadaşlar Corusant’ın suç dünyası sizin arka bahçenizde yer lan kötü düşünceli insanlara benzemez. Zam Wesell onca yıllık ortaklığa veya Jango Fett ile aynı tarafta olmasına rağmen, ortağı tarafından öldürülüyor. İkinci şansı, şansa bırakmıyor acımasız ödül avcısı. İkinci ekibin üyesi ise oğlu. Namı diğer Boba Fett. Zam Wesell’den farklı. Hayatına anlam katan yegane varlık. Onu bir ödül avcısı gibi yetiştiriyor. Bir ödül avcısının basit bir çocukla yapmayacağı şeyeri kitapta Boba Fett ile yapıyor. Mesela balık tutma gibi. Normal bir senaryo olup, Jango Fett öylesine balık tutsaydı inan yadırgar yerden yere vururdum kitabı. Ama bu Star Wars Normal bir kitap olmadığı gibi Jango Fett’in oğluna öğrettiği balık tutma becerisi de normal bir senaryo değil. Avlanmanın gerek tekniklerinde acımasızlığı öğretiyor Jango Fett.

Birinci Geonosian Savaşı

Evet bu savaşın ikincisi de var. Klon Savaşları animasyon dizisinde yer alıyor. Her şeye rağmen burada bir kitap incelemesi yazıyorum. Elimden geldiğince, belki bunları söylemek benim gibi bir Türk Star Wars hayranına düşmeyebilir. Ülkemiz Star Wars konusunda fazla çekimser çünkü. Hani çocuk filmi veya dizisi gibi görenler var onlara kıl oluyorum. Fakat tam da şuanda Klonların Saldırısı kitabında böylesine önemli bir savaşın bu kadar az sayfa ile geçiştirildiğine tanık olmak ayrı bir hayal kırıklığına sürüklüyor beni.

Geonosian Savaşı arenada şekilleniyor. Galaksinin hakim bireylerinin, eğlencesi ile başlayıp hüznü ile son buluyor. Hepsi birer oyun. Kont Dooku’nun oyunu. Mimarisi Darth Sidious. Oyunda ki bazı kahramanlar şöyle sıralanıyor. Jedi’lar, Cumhuriyet ve Ayrılıkçılar. Savaş başladığında yüzlerce Jedi arenaya akın ediyor. Kont Dooku kibarca gelenleri karşılıyor. Kendisine has tavrı ile kitapta misafirlerin ölüm emrini vermeye hazırlanıyor. Bir dakika o da ne? Bir senatörün ağzından çıkan iki kelime var. “Yukarı bakın!” Yüzlerce, hatta binlerce klon… Arenaya akın ediyor. Sağ kalan Jedi Şövalyelerini kurtarmak için. Bir savaş başlatmak için. Ayrılıkçıların artan tehditlerine karşı. Sheev Palpatine ayağa kalkıyor ve umutsuzca acil durum yetkilerini kabul ediyor. Naboo senatörlüğü sırasında ve Anakin Skywalker ve Obi wan Kenobi idealist Kont Dooku karşısında ışın kılıçlarını açıyorlar. Tüm bu olanlara bir son vermek için. Klonlar tetiğe basıyor, yıllarca aldıkları eğitimin hakkını vermek için. Ve tüm bunların yanında Jango Fett düşüyor. Padmé Amidala yuvarlanıyor. Anakin Skywalker hayatında almak istemediği en önemli kararı alıyor ve ağır yaralanıyor. Ağzından çıkan öldürmüş olduğun tüm Jedi’ların hesabını vereceksin sözünün özü Padmé oluveriyor. Daha sonra mı… Her şey planlandığı gibi gidiyor kitapta. Yoda için bir kayıp Sidious için bir zaferin ilk çığlığı oluveriyor. Tüm galakside bu çığlığın adına Klon Savaşları koyuyorlar.

Kont Dooku

Filmde veya kitapta hatta klon savaşları animasyon dizisinde yaptığı radikal değişikliğinin özüne kimsenin inmediği önemli bir karakter. Obi wan’a bahsettiği yolsuzluklar ve bunlardan haberdar olması aslında herkesin bildiği bir gerçekti. Fakat Cumhuriyet’in kontrolünün karanlık bir Sith Lordunun elinde olması. Bunu kabul etmeyen Jedi’ları görünce gerçekten hayal kırıklığına uğramış olmalı. Güce değer veren birisi. Onun amaçlarını ve inançlarının özüne inmeye hiçbir kitabın gücü yetmez. Klonların Saldırsı kitabının da gücü yetmemiş.

Kont Dooku, Zaferlerin mimarı..

Kitabın anlatımı zor olmuş. Olay örgüsünü bağlamak ve filmden ayrı, senaryodan ayrı olarak bir şeyler eklemekte zorlanılmış gibi. Anakin ve Padmé aşkına özen gösterilmiş. Ama diğer duygular ve düşüncelerden yoksun bırakılmış. Kitap dili akıcı gibi dursada sıkı bir hayran olmama rağmen bir süre sonra beni sıktı. Bazı detaylar için özellikle Jango Fett detayı için bile okunabilir. Ama gerçekten sıkı bir takipçi değilseniz film sizlere yetecektir arkadaşlar.

Son sözler…

Acımasızca geçip giden yıllar Anakin’in annesine karşı çaresizliğini gün yüzüne çıkarıyor.

Son veda zamanı bütün yaşanmış hikayelere. Son veda zamanı barışa. Bir galaksi umutsuzca yüzyıllık bir karanlığa gömülüyor.

Kimse bilmiyor hayallerinin bu savaşla biteceğini. Bu savaşın hayallerine yapacağı katkıları da bilmiyor kimse. O katkıların boşu boşuna olacağını da. Savaş başlıyor. Kont Dooku’nun hayalleri başlıyor. Obi wan Kenobi’nin hüzünleri başlıyor. Jedi’ların sonu başlıyor. Cumhuriyetin sonu. Kitap Cumhuriyet’in sonuna giden yolu güzelce işlemiş. Hemde onu korumaya yemin etmiş Güç kullanıcıları ve barışın koruyucuları Jedi örgütünün gözleri önünde.

Ayrılıkçılar mı? Bail Organa, Ask Aak, Padme Amidala veya herhangi bir Cumhuriyet senatörü için gerçekten öneme alınmadılar. Uğraşları ikna edicilikten hep uzakta oldu. Böylece, zaman geçtikçe ikna yolundan çıkıp, Bail Organa’nın bile Asi İttifakına bel bağlamasına sebep olacak şeyler gördüler.

Obi wan ve Dex konuşması keyifli olan kısımlardı. Yine Obi wan Kenobi’nin Kamino macerası ile Lama Su muhabbeti de iyiydi. Özellikle bolca şaşırdığı kısımlar vardı. Bir Star Wars hayranını klon ordusunun nasıl oluşturulduğunu öğrenme hevesinden dolayı özenle okuduğu kelimeler vardı.

Jango Fett’in ölümü ise Boba Fett’in hayatında aldığı ilk gaddarlık dersiydi. Şimdiye kadar yaptıkları hep birer eğlence malzemesi olmuştu onun için. Ama artık yaşam mücadelesinde kin ve nefretten başka bir şey duymayacaktı. Kitapta ise kin ve nefret duygularına erişmeden bir Mandalorian kaskına boş boş bakarken buluyordu kendini.

Coruscant, Naboo, Tatooine, Kamino ve Geonosian gezegenleri arasında geçen yolculuk muhabbetleri de iyiydi. C-3PO’nun mantık abidesi olarak davrandığı güzel yerler vardı. R2-D2 yine bildiğimiz o küçük droid rolünü üstlenmişti.

İşte kitap böyleydi arkadaşlar. Benim yazacaklarım bunlardan ibaretti. Şahsım adına kitabı hazırlayan R. A. SALVATORE ve kitabı çeviren Ali SEVAL’e teşekkür ederim.

Yunus Emre Atalay